Önizleme

25 Nisan 2011 Pazartesi

ABD belgelerinde Tayyip'le pazarlık...Emin Çölaşan

Sözcü yazarı Emin Çölaşan, AKP-ABD-Cemaat ilişkisini gözler önüne seren yazışmayı açıklıyor

SEVGİLİ okuyucularım, elimde gazeteci arkadaşım Merdan Yanardağ'ın çok ilginç bir kitabı var.

"Bir ABD-AKP-Cemaat Projesi Ergenekon Darbesi. 1. Cumhuriyetin Sonbaharı." (Destek Yayınevi)
Bu kitabın ne olduğunu, neleri anlattığını isminden rahatça anladınız zaten! Biliyorsunuz, birileri tarafından ele geçirilen ve ABD'nin en gizli yazışmalarını açıklayan VVikiLeaks belgeleri dünyayı sarstı. Sadece dünyayı değil, Türkiye ile ilgili bölümler bizi de sarstı.


AKP'nin yayın organlanndan olan Taraf gazetesi bu belgeleri yayınlama hakkını satın aldı. Bunlar o gazetede yer buluyor ama kritik, iktidara ve hükümete zarar verecek bölümleri özellikle sansür ediliyor.
Merdan Yanardağ, bu ilginç kitabında çarpıcı bir VVikiLeaks belgesi açıklıyor... Ve bu belge, Tarafta sansür edilmiş! Yani Türk kamuoyuna duyurulmamış.

ABD'nin Ankara Büyükelçisi Robert Pearson, 22 Mart 2003 tarihli bir gizli kriptoyu VVashington'a gönderiyor. Bu sırada AKP, beş aylık iktidar. Aşağıda okuyacağınız satırlar bir ibret belgesidir. Tarafın makasladığı bölüm şöyle:

"Türk generaller AKP'den seçilen Tayyip Erdoğan'ın davranışlarından büyük rahatsızlık duyuyor. Erdoğan güçlü bir müttefikimizdir. Generallerin bu tutumu Amerikan çıkarlarının korunması açısından engelleyicidir.
Orgeneral (o sırada Genelkurmay Başkanı olan) Hilmi Özkök'ün sadakatli duruşuna sahip çıkmalıyız.
Muhalif orgeneraller, Hilmi Özkök'ün çizgisine itiraz etmekte.


Erdoğan kendisine desteğin (Amerikan desteğinin) devamı halinde ABD'nin bir müttefiki olarak Ortadoğu ve Irak dahil olmak üzere Türk hava sahasını, kara ve demiryolları ile Mersin ve İskenderun limanlarını kullanımımıza açacağını taahhüt etmektedir."

Uzlaşmaya bakın siz!.. İşin ilginç yanı, bu gizli kriptoda daha sonra bazı komutanların isimleri veriliyor... Ve bir süre sonra Türkiye'de patlayacak olan Ergenekon ve Balyoz davalarının ilk işaret fişeğini ABD'nin patlatmış olduğu açıkça ortaya çıkıyor. İşte o isimler:

"Ancak (ABD olarak) Türk Ordusu'ndaki üst rütbeli subaylar tarafından sürekli engellenmek istenmekteyiz. Amerikan çıkarlarına karşı çıkan orgeneraller Aytaç Yalman, Şener Eruygur, Çetin Doğan. Hurşit Tolon, Fevzi Türkeri, Tuncer Kılıç ve Yaşar Büyükanıt, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün emir ve talimatlarına uymadıkları gibi, her an muhtıra verebilirler."

Şu tabloya ABD Büyükelçisinin yazdıklarına bakar mısınız! Yukarıda isimleri sıralanan orgenerallerin bir bölümü bir süre sonra gözaltına alınıp tutuklandı, bazıları bırakıldı, bir bölümü ise şu anda cezaevinde ve yargılanmaları devam ediyor.
ABD büyük ülk! Tayyip'e övgüleri ve komutanlardan yakınmaları taaa 2003 yılında başlamış, resmi belgelere giriyor, hemen ardından da Ergenekon ve Balyoz davaları devreye giriyor.
Bunlara 'Raslantı' diyebilir misiniz!
Şimdi yine aynı belgeden yola çıkarak, işin en çarpıcı boyutlarından birine geliyoruz. Büyükelçi Robert Pearson, VVashington'a gönderdiği gizli kriptoda şöyle diyor:
"Bu bakımdan değerlendirildiğinde, (AKP adına) güçlü bîr medya grubunun oluşturulmasına acilen ihtiyaç duyulmaktadır. Bu konu Recep Tayyip Erdoğan'la paylaşılmış olup, gereğinin yapılacağı hakkında olumlu değerlendirmelerin yapıldığı ve yapılacağı teyidi alınmıştır. (Doğrulatılmıştır.)"


Bunlar, Türkiye Cumhuriyeti adına yapılan müthiş ve yüz kızartıcı pazarlıklar.
Şimdi karşımıza çıkan şu manzaraya bir kez daha bakalım. ABD, Bay Hilmi Özkök'e taa o zaman sahip çıkıyor, öteki komutanların AKP ve ABD'ye karşı olduğunu, hatta muhtıra vereceklerini iddia ediyor.

Sonrasında Ergenekon ve Balyoz davaları gündeme sokuluyor, komutanları yaka paça gözaltına alınıp tutuklanan Türk Ordusu bu yolla tasfiye edilip etkinliği ve saygınlığı yok ediliyor.

Sonra sıra geliyor, AKP'ye destek olacak yeni bir medya yaratılmasına!

Ankara'daki ABD Büyükelçisi, belli ki bu konuyu Tayyip'le yüz yüze konuşmuş. Kriptodaki ifadelerden bu çıkıyor... İki taraf da bu yeni yalaka AKP-Fethullah medyasının yaratılması konusunda görüş birliğine varıyor.
• • •
Sonrasında olanlara bakalım. TMSF, Turgay Ciner'in Sabah gazetesi ile atv televizyonuna el koyup satışa çıkardı. Tamamen iktidar yandaşlığına dönüşen bu yayın organlarının yeni sahibi, AKP'nin en yakın sermaye sahiplerinden Ahmet Çalık.
Bu yayın kuruluşlarını alması için Çalık'a iki devlet bankasından. Halkbank ve Vakıfbank tan birkaç yılı ödemesiz trink 750 milyon dolar kredi verildi.


Sonra, Uzan Ailesi'nin Star gazetesi, yine AKP'nin sesi olması amacıyla ve yine TMSF tarafından, AKP'li işadamı Ethem Sancak'a devredildi.


Taraf gazetesi kuruldu.
Bugün gazetesini ve televizyonunu Fethullah ekibi kurdu.
Fethullah'ın Zaman gazetesi iyice palazlandı. Öyle ki, her gün AKP propagandası yapan 850 bin gazeteyi Türkiye'nin dört bir yanında beleş dağıtmaya başladı.
İktidarın hizmetindeki gazete ve televizyonlara yenileri eklendi.

Ama en önemlisi, altı gazetesi ve üç televizyonu ile medya imparatoru olan Aydın Doğan'ı, üzerine vergiciler göndererek ve korkunç para cezaları kestirerek korkutmaları ve susturmaları oldu. Maddi ve manevi açıdan bitirilen Aydın Doğan korktu, yayın organlarının ibresini -mahallenin namusunu korumak için göstermelik tutulan birkaç yazar dışında-tamamen Tayyip e çevirdi. İktidarın elinde tutsak edildi.
İktidara muhalefet yapabilen üç televizyon kanalı vardı. Başkent tv, art ve Ulusal Kanal. Bunların üçünün de maddi veya manevi sahipleri, Mehmet Haberal, Mustafa Özbek ve Doğu Perinçek, Ergenekon'dan tutuklandı.


Şimdi arayın bakalım, Ulusal Kanal dışında bu iktidara muhalefet sergileyen bir tek televizyon kanalı bulabilir misiniz! Sözcü, Yeniçağ ve Cumhuriyet dışında korkmayan kaç gazete vardır


Sevgili okuyucularım, bizler gazeteci geçiniriz. Herkes bizim kulağı delik (!) olduğumuzu, pek çok konuda bilgi sahibi olduğumuzu zanneder!
Meğer 2003 yılında ABD ile Tayyip arasında ne görüşmeler ve pazarlıklar yapılırmış, ruhumuz bile duymamış. Dünyadan habersiz yaşıyormuşuz. Yaşasın WikiLeaks!
Merdan Yanardağ yukarıda sözünü ettiğim kitabında bu gelişmeleri özetle şöyle değerlendiriyor:
"Bu VVikiLeaks belgesi üç şeyi ortaya koyuyor.
1- ABD kirli pazarlıklar sonucunda AKP'ye destek vermektedir. Ergenekon (Balyoz) soruşturmasının bir ABD-AKP-cemaat (Fethullah) projesi olarak örtülü bir darbe süreci olduğu belgelenmektedir.
2- Ergenekon ve Balyoz'da yargılanan subaylar darbe hazırlığı nedeniyle değil, ABD ve AKP'ye muhalefet ettikleri için soruşturma kapsamına alınmışlardır. Belgede adı geçenlerin tek istisnası Yaşar Büyükanıt'tır. Onun nedeni ise 4 Mayıs 2007 tarihinde Dolmabahçe'de Tayyip Erdoğan'la yaptıkları kapalı görüşmede sağlanan anlaşmadır. TSK komuta kademesi bu görüşme ile AKP iktidarına teslim olmuştur.

3- AKP ve ABD yanlısı güçlü bir medya oluşturma talebi, belgede açıkça ifade edilmiştir. Bu arzu medyanın hızla değişen sermaye bileşimini, yandaş ve İslamcı basın yayın organlarının kazandığı olağanüstü gücü, Doğan grubunun rehin alınmasını, Sabah, atv ve Uzan grupları gibi büyük medya şirketlerinin iktidar gücü kullanılarak ele geçirilmesini açıklamaktadır. VVikiLeaks belgesinde yer olan bu talep 2011 Türkiyesinin medya ortamına bakıldığında, büyük ölçüde gerçekleşmiştir."
ABD ile pazarlık ve işbirliği yapmışlar, komutanlar tutuklanmış, davalar açılmış, medya ele geçirilmiş!.. Ve biz bunları ABD'nin gizli belgelerinden öğreniyoruz.
Burası Türkiye, sonrasının nasıl geleceğini hiç kimse bilemez!

EMİN ÇÖLAŞAN/ SÖZCÜ




Atatürk’ün 86 yıllık kehaneti:

1922 yılında, Mustafa Kemal Atatürk, Konya’ya yaptığı ziyarette bir medreseye gittiğinde orada bulunan bir molla, medreselerin sayısının arttırılmasını ve medrese öğrencilerinin askere alınmamasını rica eder. Bunun üzerine kendini tutamayan Atatürk, özelikle bu askere alma meselesine karşı olan mollaya kesin bir ifadeyle cevap verir:



"Ne o, yoksa sizin için medrese, Yunanlıları mağlup etmekten, halkı zulümden kurtarmaktan daha mı değerlidir? Millet kan içinde yüzerken, halkın en iyi çocukları cephelerde dövüşür, yurt için canlarını feda ederken siz burada, genç sapasağlam delikanlıları besiye çekmişsiniz! Bu asalakların askere alınmaları için hemen yarın emir vereceğim..."

Mustafa Kemal, medreseden ayrıldıktan sonra yanındaki Sovyet Rusya Elçisi Aralov’a otomobilde şu açıklamayı yapar:

"Savaş sona erince onlarla daha ciddi konuşacağım! Her şeyden önce onları mali dayanaklarından, vakıflarından yoksun edeceğim. Yurt topraklarının büyük bir parçası, nerede ise üçte ikisi, belki de daha çoğu vakıftır. Bu vakıflar mollaların yaşama kaynaklarıdır. Bunların çoğu köylülerin elinden alınmış topraklardır. Buna son vereceğiz. Bir de utanmadan hükümetten yardım istiyorlar"

Atatürk, Aralov’a medreseler hakkında bilgiler vererek, Anadolu topraklarında halen delikanlıları askerden kaçıran on yedi bin medrese bulunduğunu söyler. Atatürk, bu ülkeyi mollaların dualarının değil, Türk askerinin dökülen kanının kurtardığını, başka vesileler ile başka yerlerde de dile getirir. Buna karşılık bu dinci molla takımı, ülkenin dört bir yanı işgal altında iken, askeri gücün oluşmamasını engellemeye çalışmaktadırlar. Ki; bu zihniyet ne yazık ki hiçbir zaman değişmemiştir..." (9).

Mustafa Kemal Atatürk’ün günümüzden 86 yıl önce Konya’da Türkiye’deki medreseler hakkında Sovyetler Birliği’nin Ankara Büyükelçisi Aralov’a söylediği; "Savaş sona erince onlarla daha ciddi konuşacağım! Her şeyden önce onları mali dayanaklarından, vakıflarından yoksun edeceğim. Yurt topraklarının büyük bir parçası, nerede ise üçte ikisi, belki de daha çoğu vakıftır. Bu vakıflar mollaların yaşama kaynaklarıdır. Bunların çoğu köylülerin elinden alınmış topraklardır. Buna son vereceğiz. Bir de utanmadan hükümetten yardım istiyorlar" sözü ile başta iki üç gün önce çökerek 18 genç kıza mezar olan Balcılar Kasabası Kurs ve Okul Talebelerine Yardım Derneği’nin kaçak binası arasında bir ilişki yoktur diyebilir misiniz? Keşke diyebilseydik.

Mustafa Kemal Paşa bundan tam 86 yıl önce Balcılar Beldesi’ndeki olayı tahmin etmiş gibidir sanki. Hem Balcılar’daki kaçak Kur’an Kursu’nu, hem de İstanbul’un Kasımpaşa semtindeki Büyük Piyale Kur’an Kursu ve Okul Talebelerine Yardım Derneği Binası’nı. Allah’tan İstanbul Belediyesi popülizm yapıp Piyale Paşa Kur’an Kursu’nu yıkmaktan imtina etmedi de ülkemiz ikinci bir Balcılar faciası yaşamaktan kurtulmuş oldu. Şimdi anladınız mı Süleymancı Cemaati ve benzeri dini cemaatlerin Büyük Atatürk’ü neden sevmediklerini? Keşke onun ilkelerine sahip çıkabilseydik de, ülke topraklarını ve bu ülkenin zenginliklerini bu tür kan emici grupların süflî emellerine kurban etmeseydik...

Bu anlatılanlar, Mustafa Kemal Paşa’nın laiklik ilkesini neden o denli istediğinin sebebini de açıklıyor aslında. O, din adına ve dini kullanarak dünyalık peşinde koşanların farkındadır ve hayatı boyunca bu çarkı ortadan kaldırmak için uğraşmıştır. Ayrıca Mustafa Kemal Paşa’nın "bu ülkeyi mollaların dualarının değil, Türk askerinin dökülen kanının kurtardığı" şeklindeki söylemi tam da Yavuzca bir söylemdir...


Şimdi Zahirelik Zamanı...Bekir Coşkun/Cumhuriyet

Adaylar belli oldu...

Şimdi seçmene bu adayları yutturmaya geldi sıra...

Ki oy versinler...

*

O yıllarda adayın birisi ayakkabıların sağ tekini dağıtmıştı seçmene...

Öbür teki kazanırsa...

Kazanıp da aceleden telaşla Ankara’ya uçtuğu için, seçmen elinde birer tek sağ ayakkabıyla kalakalmıştı ve soruyordu muhtara:

“Ara seçim ne zaman?..”

İkinci seçimde diğer aday düdüklü tencerenin kapağını dağıttı...

Böylece o seçim sonunda da herkesin bir düdüklü kapağı ile bir tek sağ ayakkabısı vardı...

*

AKP geçen seçimde buzdolabı ile üçlü kanepe dağıtmıştı...

Kamyonun önüne oturup eve teslim eden valiyi duydunuz; geçen gün hakkında iki soruşturma açıldı...

Birisi; anaokulu inşaatında yolsuzluktan...

Öbürü; kullandığı banyo köpüğü ile tıraş jelini devletin parası ile almaktan...

*

İşte bir seçim daha...

Bu sefer çift kapaklı gardırop ile çekmeceli televizyon altlığı da gelir... Belki orta halısı, belki de yatak odası takımı...

Buharlı ütü de ara seçimlerde artık...

*

Zahire zamanıdır aynı zamanda...

Seçmen bekliyor:

Nohut...

Mercimek...

Pirinç...

Makarna...

*

Bu insanlarla demokrasi başka türlü olmuyor...

Çağdaşlık, adalet, insan hakları, özgürlük, sevgi, barış, kültür gibi yüce değerlerin paylaşılması ile yürümüyor meret...

Hırsızlık, menfaat, avanta, beleş, çıkar, yağma, talan gibi duyguların paylaşılmasıyla işliyor demokrasi...

Normalde Yüce Divan’da yargılanması gereken genel başkanın belirlediği adayların... Duş jelini devlet bütçesinden alan valinin dağıttığı üçlü kanepeye tav olan seçmen tarafından seçilmesi ile oluyor bu işler...

*(atsr)

Adaylar tamam...

Şimdi zahirelik zamanı...

Bekir Coşkun/Cumhuriyet



Dün Gece de Çocuklar Uyumadılar...Cumhuriyet yazarı Bekir Coşkun yazdı

 Dün Gece de Çocuklar Uyumadılar...
Mutfaklardan tıkırtılar geldi...

Buzdolaplarının kapıları açıldı, kapandı...

Henüz “ah”, “of”, “vah” çekmeyecek yaştalar...

Çocuklar bir uykusuz gecede daha, evlerin içinde mutsuz, huzursuz, uykusuz, hayalet gibi dolandılar...

*

Bu millet sekiz senedir başına geleni anlamadı...

Ama çocuklar farklılar...

Bu nedenle sokaklara dökülüp ÖSYM’deki haklarını arıyorlar, büyükler televizyonda Cumhurbaşkanı’nın nasıl “tatmin olduğunu” bön bön dinlerken...

Sorsanız büyüklere:

“Beyefendi nasıl buldunuz?..”

“Tatmin olduk tabii...”

“Nasıl?..”

“Şimdi üst üste koyuyorsun... Üstteki alttakine denk geldi mi, ya da denk gelmedi mi, ona göre tatmin olunuyor... Zaten büyükten küçüğe göre sıraya koyunca, en büyük Cumhurbaşkanı... O tatmin olduğuna göre bir bakıma...”

*

Ne bakıyorsunuz Cumhurbaşkanı’na?..

O okudu anlamadı...

ÖSYM Başkanı’na sordu. “Dinledim, şifre olmadığına tatmin oldum” dedi...

TBMM Başkanı; Cumhurbaşkanı tatmin olduğu için “tatmin” oldu...

Milli Eğitim Bakanı; baktı ki Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı tatmin olmuş... “Ben de tatmin oldum” dedi...

YÖK Başkanı...

“Bir tatminsizliğinin olmadığını” söyledi...

*

Demek ki ÖSYM Başkanı, Başbakan’ı bekliyormuş... Başbakan tam “Tatmin oldum, gizli şifre yok...” dedi ki...

ÖSYM Başkanı açıkladı:

“Gizli şifre var...”

*

O zaman dünyanın her yerinde yapılanı yapmalı...

Bir:

ÖSYM Başkanı ve ÖSYM kadrosu olduğu gibi oradan uzaklaştırılır...

İki:

Sınavlar iptal edilir...

Üç:

Yeniden güven duyulan bir kadroyla sınav yapılır...

Dört:

Olmadı, 1 milyon 700 bin dava açarsınız ÖSYM’ye...

*

Yoksa...

Bu çocuklar uyumazlar...


(atsr)

Şeytan çok üzgündü...Bekir COŞKUN

(18 Nisan 2007-hurriyet)....

BAŞBAKAN'ın cumhurbaşkanlığı turları sürüyor.
 Yedi kez garpten şarka doğru, yedi kez şarktan garba doğru tur attıktan sonra, Çankaya'ya tavaf vecibesi için üç adım öne...
Sıra şeytan taşlamaya geldiğinde ise taşı sallıyor;

"Çırpındıkça batıyorlar, çırpındıkça batıyorlar... Daha da batacaklar... Beni sen seçecek değilsin, ben de seçecek değilim... Kim seçecek?.. Parlamento..."

Şeytanın kafası, şeytan olalı ilk kez karışıyor.

Parlamento kim?..

Ayrıca nasıl oluyor ki; bundan beş yıl önce aldığı yüzde 34 oyla beş yıl başbakan olduktan sonra, şimdi o beş yıl önceki oyla artı yedi yıl cumhurbaşkanı olacak?

*

Muhtemelen şeytan "Buralar bana göre değil..." deyip tam tüyerken, TBMM Başkanı Bülent Arınç'tan şu müthiş "şeytan çatlatan" açıklama geliyor:

"Millet dindar cumhurbaşkanı istiyor..."

Ve şeytan oturup dizlerine vurarak ağlıyor.

Söyleniyor burnunu çeke çeke:

"Ben de kendimi şeytan zannederdim... Buralarda şeytanlık vazifesi yapmam mümkün değil... Nedir bu başıma gelenler?.."

"Dindar"lık her işlerine yaradı bu arkadaşların.

Parti kurdular, oy topladılar, iktidara geldiler, hükümetler oluşturdular, Türkiye'nin altından girip üstünden çıktılar.

Tümü "dindarlık" sıfatı altında.

Ama bir gün dindarlığın "cumhurbaşkanı seçmeye de yarayacağını" duysaydık asla inanmazdık.

Çünkü bizler laik bir ülkemiz var sanıyorduk.

İşte o zaman haber geliyor:

"Şeytan kafasını taşlara vuruyor..."

*

Eğer bu ülkedeki yaşam standardı; Rus steplerindeki, Arap adalarındaki, bir zamanlar Osmanlı'nın vilayetleri Balkan ülkelerindeki, yirmi yıl önce böcek yiyerek beslenen Uzakdoğu memleketlerindeki yaşam standartlarının daha altındaysa bir nedeni vardır.

Açlığın, sefilliğin, hırsızlığın ve yağmacılığın bataklığında debeleniyorsa koca Türkiye, sebepsiz değil bu...

Bol şeytanlıkların ve o şeytanlıklara kananların ülkesi eğer bu haldeyse...

Bu sefilliğin bir sebebi vardır da ondan.

Ve burnunu çeke çeke gitti şeytan...

Fareli köyün kavalcısı...Bekir COŞKUN..

(10 Nisan 2007-hurriyet)....

1950'den bu yana iktidar hiçbir zaman değişmedi.

Siz değişti zannettiniz.

Bayraklar, sloganlar, isimler, amblemler, liderler, tarihler, zamanlar değişti, ama iktidar aynı iktidardı.

60 yılın başbakanlarına bakmalısınız:

Demirel, Menderes'in "su müdürü" idi. Özal, Demirel'in müsteşarı; Erbakan, Özal'ın genel başkanı; Mesut Yılmaz, Özal'ın; Tansu Çiller, Demirel'in bakanı; Tayyip Erdoğan, Erbakan'ın belediye başkanı...

"Tek parti"dir bunlar.

AKP kadrolarının Demirel'in açtığı imam hatiplerden yetişmiş olması... AKP Hükümeti'nde Özal'ın bakanlarının yer alması... Dincilik, sermaye, Amerikancılık gibi işin özünde aynılık...

*

Dünkü Hürriyet'te Şükrü Küçükşahin'in haberi vardı:

DYP ve ANAP ilk adımı attılar, iki kardeş parti merkez sağda birleşebilirler.

ANAVATAN Genel Başkanı Erkan Mumcu, AKP kurmayı ve bakanıydı.

Fark etmez.

Bu seçimlerden sonra "tek parti" iktidarının sürmesi içindir bu yazılan-çizilen ön adımlar.

Belki de AKP-DYP-ANAVATAN koalisyonunun ilk adımı.

Maksat "tek parti" iktidarı sürsün.

*

Tayyip Erdoğan'ın "CHP 60 yıldır iktidar olamadı" sözleri tümüyle doğrudur.

60 yıldır "tek parti" iktidardadır.

Pekiiiiyyy, patronların AKP iktidarının eteğine yapışmasının sebebi nedir sizce?

Çünkü patronlar sadece o "tek parti"yi isterler.

Parti isimleri, bayrakları, liderleri değişse de, "tek parti"nin asla değişmeyen temel ilkeleri onlara göredir.

Menderes, Demirel, Özal, Yılmaz, Çiller, Tayyip...

Fark etmiyor.

*(atsr)

Ve şimdi ne yapıp yapıp "tek parti"yi sürdürme sürecini izliyorsunuz aslında.

Erdoğan cumhurbaşkanı olabilir, AKP seçimde iktidarda kalır; kalamaz gibi olursa DYP ile ANAVATAN desteğe hazırlanır...

Çünkü:

Fareli köydür burası.

Yine kaval sesi geliyor.

Badem...Bekir Coşkun/Cumhuriyet

“Liseliler de ayaklandı, memleketin dört bir yanında sokaklara döküldüler” diye haber verdiklerinde, Badem kızdı...

Dedi ki:

“XXX???!!!QQQ...”

*

O sırada Kürtler ayaklandı...

Şehirler savaş alanına döndü...

Ölenler ve yaralılar var...

Koştular haber verdiler...

Badem “XXX???!!!QQQ...” dedi...

*

Medya sokağa indi...

Gazeteciler tutuklu arkadaşları için protesto yürüyüşü yapıyorlar, dört bir yanda meydanlara toplanmış hukuk-mukuk istiyorlar...

Badem’e soruldu...

“XXX???!!!QQQ...” şeklinde görüşlerini açıkladı...

*

Hapisteki asker aileleri meydanlara çıkmaya başladılar...

Daha önce onların hak arayışını “XXX???!!!QQQ” şeklinde değerlendiren Badem, bu sefer de görüşlerini “XXX???!!!QQQ” biçiminde dile getirdi... Gazetecilerin “Suç belli olmadan yıllarca tutukluluk olur mu” sorusuna “XXX???!!!QQQ” diye yanıt vererek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“XXX???!!!QQQ...”

*

Doktorlar işi bıraktı...

Sağlık çalışanları sokakta...

Hastanelerde iş durdu...

Badem bu konuda da “XXX???!!!QQQ” ifadesini kullandı...

*

“Çevreciler yurdun dört bir yanından sekiz koldan Ankara’ya doğru yürüyüşe geçtiler” dediklerinde...

Badem dedi ki:

“XXX???!!!QQQ”

*

Ressam bıçaklandı...

“XXX???!!!QQQ” açıklaması yapan Badem, polisin dövdüğü işçiler için de “XXX???!!!QQQ” dedikten sonra... Türkiye’de insan haklarının giderek gerilediğini raporunda açıklayan AB’ye de “XXX???!!!QQQ” şeklinde yanıt verdi...

*

Memleket kaynıyor...

Huzursuzluk ve korku, yerini isyanlara bıraktı...

Dört bir yanda olay var...

Şehirler savaş alanı...

Toplum paramparça...

İnsanlar sokakta...

“Valla Badem memleketi idare edemiyorsun” denildiğinde Badem “XXX???!!!QQQ” şeklinde tepki gösterirken, sözlerine şöyle devam etti:

“XXX???!!!QQQ...”
 (atsr)
Bekir Coşkun/Cumhuriyet

Utanma duygun yok usta...Cumhuriyet yazarı Bekir Coşkun yazdı

Cumhuriyet yazarı Bekir Coşkun yazdı

Utanma duygun yok usta...

*

Batı dünyası bugünlerde Japonları tartışıyor...

Dünyanın en korkunç felaketini yaşayan Japonlar niçin yağma yapmadılar?.. Niçin ekmeğin bitmekte olduğunu bildikleri halde sadece yarımşar ekmek aldılar da çuvalla unu eve taşımadılar?.. Neden yiyecek alırken sırayı bozup birbirlerini ezmediler ve dövmediler?..

Okurumuz Okşan Okandan da bunu soruyor...

O müthiş disiplin ve düzenin sebebi neydi?...

*

Japonların dini “Şintoizm”dir...

Peygamberleri yoktur...

Zaten cennetleri-cehennemleri de yok...

Japonların inanç ve ahlak anlayışı; bu dünyada, diğer insanların gözündeki imajı esas alır...

Yani korkuya değil, utanma duygusu temeline dayanır...

Utanma duygusundandır; o özveri, düzen, disiplin, saygı...

*

Senin utanma duygun yok usta...

Onun için ÖSYM depreminde sınav salonları liselilerin başına yıkılırken, sen sırıtarak onların geleceğini yağmalamaktan utanmıyorsun...

Ya da; hukuk depreminde yazarların, aydınların, gazetecilerimizin kafasına bilgisayarları ve kitapları düştü... Kimisi adaletin altında ezildi de sıkışıp kaldıkları yerde “Orada kimse var mı?” diye inleyip duruyor...

Sen ortalığı talan ederken...

*

Her gün deprem var:

İşte hukuk başımıza yıkılıyor...

Adalet tepemize iniyor...

Cumhuriyet sallanıyor...

Devlet çöküyor...

Yurt çatlayıp, patlayıp yarılıyor...

*

Ama sen...

Sıradan küçük insansan; kömür çuvalını, nohudu, gıda paketini, yarım altını... Artık ne avanta varsa alarak ve sırıtarak gidiyorsun...

Tepede oturmuş büyüksen; milletin gözünün içine baka baka altını-üstünü talan ettin memleketin...

Türkiye senin...

*

Niye?..

Utanma duygun yok çünkü usta...

Utanma duygun yok...

Şirine...Bekir Coşkun/Cumhuriyet

Şirine...
O bizim mahallenin köpeği...

Adı; Şirine...

Mahalleye geldiğinde çok küçüktü, çarpık çarpık gezindi... Muhtemelen annesinin başına bir şey gelmişti...

Uzun zaman ara sokaklarda dolanarak annesini aradı...

Tıpkı kaybolmuş çocuklar gibi...

Sonraları onun sesini duyardık uzaktan, kendince mahalleyi koruyordu...

Zamanla bahçelerdeki köpeklere bakıp herkesin bir evi olduğunu gördü ki... Boş bir inşaatın bahçesine gidip oturdu...

Sahipli bahçe köpeklerine akşamları yemek verildiğinde, o sadece yiyecek kokularını duya duya kim bilir, aç uyudu çoğu geceler...

*

Mukadder Hanım ona evinin bahçesini açtı...

İlk kez evi olmuştu Şirine’nin...

Bizler oradan geçerken ayaklarını tellere dayayıp “Burası benim evim” der gibi hem havlıyor, hem mutlu mutlu kuyruğunu sallıyordu...

*

Geçen gün Şirine yolun ortasında baygın bulundu...

Burcu Hanım onu arabasına koyup veterinere götürdü... Birkaç gün sonra Şirine’nin beyninde tümör olduğu haberi geldi...

Mahallede haber yayıldı...

Ayakta durmakta zorlanıyordu ve çok da yaşama şansı yoktu...

Onu tedavi ettirmek için mahallede herkes yardımlaştı.

Mukadder Hanım, Andree ve arkadaşları hemen hemen her gün onu veteriner kliniğinde görmeye gidiyorlar.

Evlerde hazırlanmış güzel yiyecekler götürüp, başını okşuyorlar...

Her gittiklerinde onu yüzü kapıya dönük, oturmuş, sevdiği insanları beklerken buluyorlar...

Belli ki mahallesini özlüyor Şirine...

*

Ben ise böyle bir mahallede, böyle iyi insanların arasında yaşadığıma seviniyorum ve şükrediyorum...

Şirine, çok önemli ve çok özlediğimiz bir şeyi başardı... Mahallede otuz senedir yaşayıp ama birbirini tanımayan, farklı yapıda, farklı düşüncede, farklı kesimden insanları dost yaptı...

Ben buna “sevginin kesiştiği yer” diyorum...

Bir buluşma noktası...

Duyguların randevusu belki...

*

Yarın pazartesi...

Arabalarına binip Şirine’yi görmeye gidecek komşular...

Şirine, yüzü kapıya dönük, onları bekliyor olacak...
 atsr
Bekir Coşkun/Cumhuriyet


Şüpheli şahıs...Bekir COŞKUN

25 Nisan 2009*hurriyet...
BİREYSEL protestolar Başbakanlık önünde giderek çoğaldıkça, polis geniş önlemler alıyor.

Elinde fırın, ütü, yumurta, domates, şişe, çakmak, paspas, tava, mutfak robotu olanlar, "Otomatik kahve makinesi ile bir şahıs yaklaşmaktadır" şeklinde merkeze bildiriliyor.

Merkez o yana kuvvet sevk ediyor.

Her an bir anons geliyor:

"Şüpheli şahıs, elinde matkap olduğu halde..."

O yana da kuvvet gönderiliyor.

*

Biliyorsunuz; Ecevit'e atılan yazar kasa, muhalefetin gensoru önergelerinden daha etkili olmuş ve tarihe geçmiştir.

Son günlerde, şehrin merkezinde olan Başbakanlık çevresinde polis her an tetikte:

"Bir şahıs görüldü merkez..."

"Elindeki?.."

"Eli cebinde..."
"Anlaşıldı... O yana kuvvet sevk edilmesi..."
*
Kimi zaman protestocular sadece bağırdıkları için, polis bunu da göz ardı etmiyor:
"Amirim şüpheli şahıs..."

"Suç unsuru?.."

"Ağzı..."
"Ağzı varsa o zaman söyleyecek iki lafı da vardır... Ağzını açması durumunda, ekip olarak sırtına binilmesi ve dilinin ters istikamete sevk edilmesi..."
"Kendisi kalsın, dilini mi alalım?.."
"Kendisi gidince dili de gider arkadaşlar..."
"Anlaşıldı..."
*(atsr)
Ama protestoların önü alınamıyor.
Vatandaşlarımız çakmak-benzin ile olsun, süpürge sapı ile olsun Başbakanlık önüne yöneliyorlar...

Her gün bir-iki protesto yaşanıyor.

Ben bu eylemlerin ne anlama geldiğini iyi bilirim, polis telsizleri durmuyor:

"Yaklaşan bir şüpheli görüldü amirim..."

"Elindeki?..."

"Kabak oyacağı..."

rakı yılmaz özdil-hurriyet

Neymiş efendim..
Atatürk rakı içiyormuş.
Aslandı o, aslan...
Aslan sütü içecek tabii.
*
Hadi siz "dönülmez akşamın ufkundayız" diye ince ince başlayın, ben de size yıllar önce yazdığım yazıyı anlatayım...
*
İçki yasaklanabilir.
Bence mahzuru yok.
Ama rakı asla...
Çünkü takunyalılar öyle zanneder ama, aslında "içki" değildir rakı.
*
Yurt sevgisidir örneğin...
İki tek attın mı, "n'olacak bu memleketin hali?" diye endişelenmezsin aksi olsa!
*
Tıp bazen çaresizdir...
O ilaçtır.
Gurbete bile iyi gelir.
*
Kontörsüz muhabbettir.
Büst gibi oturan adamın bile çenesini açar, gülümsetir.
Kahkahadır.
Acısıyla tatlısıyla hatıraları kaydeden hard disk'tir.
*
Botoks'tur bir nevi.
En kaknemi bile bir başka görünür gözüne...
Çirkin kadın yoktur, az rakı vardır.
İçilir, güzelleşilir.
*
Herkesin gençlik hatası olabilir...
Bira içersin.Sonradan para kazanıp tenise başlayınca, şarap içmeyi matah zannedersin. Amerika'da TIR şoförlerinin içtiği viskinin dublesine Etiler'de TIR parası ödersin, ayrı...
*
Kürkçü dükkánıdır.
Döner dolaşır, gelirsin.
*
Orhan Gencebay'dır.
Entel barlarda, sosyete kulüplerinde dinlemeye utanırsın...
Ama hepimiz biliriz ki, ezbere bilirsin...
İstediğin kadar ağız burun kıvır, altın plağı hep o alır.
Tatlıses'tir.
Realite'dir.
*
Çocuktur, ağlarsın.
*
Hele beyaz "p"eynir ile "k"avun olursa sağında solunda...
Örgüttür.
PRK...
Ama bölücü değil, birleştirici örgüt.
Türk'ü de içer, Kürt'ü de, Laz'ı da, Çerkez'i de. Sor bak, Ermeni'si de, Rum'u da, Yahudi'si de.
*
AB'cidir...
Çünkü Rum öyle bir meze yapar ki, helali hoş olsun, Kıbrıs'ı veresin gelir!
*
Madem gıcıksın rakıya...
Neden balık avlıyorsun o zaman kardeşim?
Şerbetle mi yiyeceksin lüferi?
Ne anlamı var deniz börülcesinin, rokanın, radikanın, cibezin...
İnek miyiz biz?
*
Yanlış şiir okuyorsun...
Hapse giriyorsun.
(Üstüne, yanlış şair okuyorsun...)
*
Oku bak...
Ne diyor dünya güzeli Orhan Veli:
Şiir yazıyorum
Şiir yazıp eskiler alıyorum
Eskiler verip musikiler alıyorum
Bir de rakı şişesinde balık olsam...
Neymiş efendim..
Atatürk rakı içiyormuş.
Aslandı o, aslan...
Aslan sütü içecek tabii.
*
Hadi siz "dönülmez akşamın ufkundayız" diye ince ince başlayın, ben de size yıllar önce yazdığım yazıyı anlatayım...
*
İçki yasaklanabilir.
Bence mahzuru yok.
Ama rakı asla...
Çünkü takunyalılar öyle zanneder ama, aslında "içki" değildir rakı.
*
Yurt sevgisidir örneğin...
İki tek attın mı, "n'olacak bu memleketin hali?" diye endişelenmezsin aksi olsa!
*
Tıp bazen çaresizdir...
O ilaçtır.
Gurbete bile iyi gelir.
*
Kontörsüz muhabbettir.
Büst gibi oturan adamın bile çenesini açar, gülümsetir.
Kahkahadır.
Acısıyla tatlısıyla hatıraları kaydeden hard disk'tir.
*
Botoks'tur bir nevi.
En kaknemi bile bir başka görünür gözüne...
Çirkin kadın yoktur, az rakı vardır.
İçilir, güzelleşilir.
*
Herkesin gençlik hatası olabilir...
Bira içersin.Sonradan para kazanıp tenise başlayınca, şarap içmeyi matah zannedersin. Amerika'da TIR şoförlerinin içtiği viskinin dublesine Etiler'de TIR parası ödersin, ayrı...
*
Kürkçü dükkánıdır.
Döner dolaşır, gelirsin.
*
Orhan Gencebay'dır.
Entel barlarda, sosyete kulüplerinde dinlemeye utanırsın...
Ama hepimiz biliriz ki, ezbere bilirsin...
İstediğin kadar ağız burun kıvır, altın plağı hep o alır.
Tatlıses'tir.
Realite'dir.
*
Çocuktur, ağlarsın.
*
Hele beyaz "p"eynir ile "k"avun olursa sağında solunda...
Örgüttür.
PRK...
Ama bölücü değil, birleştirici örgüt.
Türk'ü de içer, Kürt'ü de, Laz'ı da, Çerkez'i de. Sor bak, Ermeni'si de, Rum'u da, Yahudi'si de.
*
AB'cidir...
Çünkü Rum öyle bir meze yapar ki, helali hoş olsun, Kıbrıs'ı veresin gelir!
*
Madem gıcıksın rakıya...
Neden balık avlıyorsun o zaman kardeşim?
Şerbetle mi yiyeceksin lüferi?
Ne anlamı var deniz börülcesinin, rokanın, radikanın, cibezin...
İnek miyiz biz?
*
Yanlış şiir okuyorsun...
Hapse giriyorsun.
(Üstüne, yanlış şair okuyorsun...)
*
Oku bak...
Ne diyor dünya güzeli Orhan Veli:
Şiir yazıyorum
Şiir yazıp eskiler alıyorum
Eskiler verip musikiler alıyorum
Bir de rakı şişesinde balık olsam...

YILMAZ ÖZDİL

İzleyiciler