Önizleme

14 Mayıs 2011 Cumartesi

Ananı!. can dündar

Alpay, devre arasında, soyunma odasına giden tünelde Beckham'ın anasına küfretti mi?
Alpay "Küfretmedim. Ne annesini tanırım, ne babasını..." diyor. Ama bu işlerde tanışıklık aranmadığı malum.
İngiliz gazeteleri haberi biraz şaşkın bir üslupla verdi.
Öyle ya; Beckham'ın annesi neresinden baksanız 50 yaşlarında olmalı...
Alpay gibi bir delikanlı, hiç tanımadığı, 50'lik bir kadına neden tecavüz etmek ister?
   
* * *
Sahi nedir anadan istenen?..
Neden, cenneti ayaklarının altına serdiğimiz, "Onun gibi yar olmaz" dediğimiz analar, toplumsal bilinçaltının ilk cinsel hedefidir?
Malum, her öfke nöbetinde erkek ağzından kusmuk gibi boşalıveren o küfür zincirinin ilk halkasında "ana", en müstesna yeri alır.
Onu genellikle "...avradını" izler.
Ardından iş, "sülale" boyutunda genişletilir.
Sonra küfredenin hayal genişliğine göre "kızını, kızanını, bacını, kancığını, kısrağını" diye sürer gider. Ve nihayet "gelmişini, geçmişini, atanı, ecdadını" bölümüyle tasallut, tarihsel bir derinlik kazanır.
Böyle zengin bir libido karşısında Freudyen yorumlara meyledip işin altında erkek çocuğun baba nefreti ve anne saplantısıyla büyümesini mi aramalı?
   
* * *
Maç öncesi Milliyet Popüler Kültür'de Reşat Çalışlar'ın "Türklerde ve İngilizlerde küfür" kıyaslamasını yayımlamıştık.
Reşat, Türk argosunun "bileşik küfür üretme" yetisinin İngilizlerde bulunmadığını yazıyordu. İngilizler olsa olsa "kaltak paçavrası" filan gibi iki kelimeyi yan yana getirip tamlamalar yaratarak küfrediyordu. Öyle tadını çıkara çıkara, ağzını doldura doldura, 7 cedde uçkur çözerek "defteri kebirden okumak" yoktu İngilizlerde...
Onların yaratıcılığı, abartılı ve şiddet içerikli "kalaylama"dan ziyade, cinsellik içeren orijinal argo ifadeler üretmekteydi. Reşat o örneği vermemiş, ama konumuz açısından enteresan bir örnek, "motherfucker"dır.
Yani "ana becerici..."
* * *
Görüldüğü gibi, anne orada da işin içinde...
"Anasını bellemek" tabiri Karagöz oyunlarında da var. Yani hiç de yeni değil, anaya bulaşma adeti...
Hulki Aktunç'un "Büyük Argo Sözlüğü"nde (YKY, 1998) "Anan güzel mi"den ("Kendini akıllı mı sanıyorsun"), "Anası bellenmek"e (Zorluk çekmek), "Anasının donu başında olmak"tan (anasını pazarlamak), "anasını satmak"a (boşvermek) kadar pek çok tabir yer alıyor.
Erkeklere özgü bir jargon mu bu?..
Öyleyse bile kadınları çok etkilediği kesin. Çünkü "Belki kadınlar daha insaflıdır" diye baktığım Filiz Bingölçe'nin "Kadın Argosu Sözlüğü"nde de analar yine küfrün başköşesindeydi:
"Anasının ananası", "anasını eşek kovalasın", "anasının nikahı", "anasınınkini çay tabağında görmek" vs. vs...
   
* * *
Beckham'ın anasına dönecek olursak...
Ben Alpay'ın - küfrettiyse - kadıncağıza karşı bir art niyet beslediği kanısında değilim.
Size tuhaf gelebilir ama meselenin kökeninde galiba yine anne sevgisi yatıyor.
Çünkü namus mefhumunun yüceltildiği toplumlarda, kızan adam, kızdığı adamı, en çok kızdıracak yerinden vurmak istiyor ve en kutsal olanı hedefliyor:
O da anne...
Paradoksal olarak en kutsal olan, aynı zamanda, okka altına ilk giden oluyor.
Peki neden "öldürürüm" filan değil de "beceririm"?
Tecavüzcüler dünyasında "ölüm" kurban için kurtuluş sayılır da ondan...
Bizde seks, zevk değil, ezadır.
candündar.com alıntı

Siyanür Şerbet....Bekir Çoşkun cumhuriyet gazetesi..

Siyanür aslında zehirdir...
Bir damlası ineği öldürür...
Onun için Hitler önce Yahudiler için, sonra da sığınağında kendisi ve sevgilisi için siyanürü tercih etti...
Bir bardak siyanür içme suyuna karıştığında, bir kasabayı yok etmeye yeter...
Siyanür bir kez toprağa karıştığında ise artık geri alınamaz.
Er geç bir yerde insana rastlar...
*
Kütahya’daki gümüş madeninde ne kadar siyanürlü su var?..
25 milyon ton...
*
Peki, bu tehlikeli mi?..
Değil...
Faydalı...
Çıkan gümüş-altını avuç avuç köylüye dağıtacaklar çünkü!..
*
Çevreye ve insanlara hiç mi zararı yok? derseniz...
Söylendi ya size; mutfak tüpü yani...
Nükleer santralın mutfak tüpü ile kıyaslandığını düşünürsek... Çukurdaki siyanür de diyelim ki; sahanda yumurta...
Ya da o mantığa göre; parmak tatlısı...
Tatlısını yerseniz tehlike yok...
Parmağı yerseniz...
*
Bankalar, şirketler, haberleşme, koylar, limanlar, fabrikalar bitti...
Yerin üstünü bitirince altını yemeye sıra geldi...
Yerli ve yabancı şirketler saldırıyorlar; orman, dağ, ova, yayla, doğa, cennet, vatan, yurt demeden...
Hiç merhametleri yok...
Vicdansızlar...
Yurdun dört bir yanından çevre katliamı haberleri geliyor...
Tarihi boyunca Anadolu toprakları hiç bu kadar saldırıya uğramamıştı...
Düşman dahi bu topraklara böylesine zarar vermedi...
*
Siz sadece Kütahya’nın farkına vardınız...
Siyanür seti çökünce...
Onu da zar zor duydunuz...
Arka sayfada, son haber, arada, kısacık, öylesine...
Niçin?..
Çünkü medya patronları da maden, altın, gümüş, kömür, HES, ocak, kaz, kazan işine girdiler...
*
O zaman kim seni savunacak ey vatan?..
Kim?..
Bir damla suyun için, bir dal ağacın için, bir tek taşın için, bir avuç toprağın için canımızı verirken...
Şerbet mi saysak siyanürü?..
Sen ölü, biz ölü...

bcoskun@cumhuriyet.com.tr
haberinyeri.net ten alıntı.


Eşek ....Yılmaz ÖZDİL hurriyet


Geçen sene...
*
Irak’ın El Ambar bölgesinde herkesi öldürüp, sokakta insan evladı bırakmayan Amerikalı Albay John Falsom’ın yüreği hayvan sevgisiyle doluydu. Bi eşek gördü. Kimsesiz. İçi acıdı. Göz pınarlarından yaşlar süzüldü. Dedim ya, pek şefkatliydi albay, onu öyle boynu bükük, yapayalnız bırakamazdı, duman rengindeydi, Mister Smoke adını verdi, birliğine getirdi. Çoluk çocuk herkesi takır takır öldüren Amerikan askerleri, komutanlarının bu asil davranışı nedeniyle hisli duygulara gark oldu. Bağırlarına bastıkları eşekle hatıra fotoğrafı çektirip, hasretle baba yolu gözleyen çocuklarına gönderdiler. Çocuklar feysbuklarına koydu. Gazeteler üstüne atladı, manşet üstüne manşet, eşek şöhret oldu. Posterleri, tişörtleri yapıldı... Hadi bakalım, Uluslararası Hayvanlara Karşı Zulmü Engelleme Vakfı devreye girdi. “Eşeği şebeğe çevirdiniz kardeşim, ayıptır” demeleri beklenirken, dediler ki, Nebraska’ya getirelim, gazilerin ve asker çocuklarının rehabilitasyon merkezine koyalım, terapide kullanalım... Pentagon’a danışıldı, “abi süper fikir be” denildi, eşeğin derhal savaş ortamından çıkarılıp, özgürlükler ülkesine getirilmesi emri verildi. O sırada... Amerikalıların öldürmeyi unuttuğu bi köylü çıkageldi, “eşek benim, vermem” dedi. Buyrun burdan yakın... Köylüyü ikna etsin diye, bi şeyh devreye sokuldu. Şeyh “sevaptır, ver” dedi. Köylü “30 bin dolar versinler, ikimiz kırışalım, vereyim” dedi. Şeyh ikna oldu. Köylüyü alıp, Albay’a gitti, “30 bin dolar verin, verelim” dedi. Albay’ın daha makul bi teklifi vardı, “Ya verin, ya da, ikinizi birden vurayım” dedi. Köylüyle şeyh ikna oldu! Hediye ettiler... Böylece, eşeğin özgürlüğe seyahatinde engel kalmadı. 21 gün önce Erbil’e getirildi, Habur’dan Türkiye’ye sokulacak, İncirlik’ten ABD’ye uçacaktı... Ki, kriz çıktı! Bizim gümrük görevlileri “hoopp hemşerim, burası dingonun ahırı değil” dedi. Eşek, mister’dı ama, neticede eşekti, vize için Tarım Bakanlığı’na sorulması gerekiyordu. Tarım Bakanlığı’na soruldu, “giremez” cevabı geldi. Niye birader... Ya eşekte hastalık varsa?
Langır lungur memlekete sokarsak, maazallah bizim eşeklere bulaştırırsa?
*
Geçen sene...
*
Eşeği, hastalık bulaştırabilir diye “gümrükten sokmayan” Tarım Bakanlığımız, et fiyatları patladı ayaklarıyla, hayvan ithalatına izin verdi. “Transit yolcu eşeğe” vize vermeyen Tarım Bakanlığımız, taaa Uruguay’dan sığır, taaa Avustralya’dan koyun getiren ithalatçıya “sıfır gümrük” uyguladı. Bir sene içinde, 413 bin sığır, 683 bin koyun soktu koynumuza... “N’oluyo” demeye kalmadı, karkas et ithalatının kapıları ardına kadar açıldı. 160 bin ton da öyle sokuldu. Kaçakçılık patladı... 53 bin baş kaçak sığır yakalandı. Varın, yakalanmayanı siz hesap edin. Uruguaylı besici, ithalatçı, aracı, kaçakçı, köşeyi döndü. Bizim besici, ayvayı yedi... Tosunu satayım derken, icra’atın içinden oldu, traktörden de oldu. Giren sadece besiciye girmedi, tüketiciye de girdi. Güya, et fiyatlarını ucuzlatmak için yaptılar bu dümeni, et fiyatlarında gram ucuzlama olmadığı gibi, üstüne, et’ikete bindi.
*
Nerde kalmıştık şekerim?
*
Eşekte...
*
Kafamıza çuval geçirenlere gıkını bile çıkarmayan Türkiye, eşeğe dikleniyordu! 413 bin sığırı, 683 bin koyunu, 160 bin ton karkası “zorla” mutfağımıza sokan Tarım Bakanlığı, transit geçecek olan
eşeğe “güzellikle” izin vermiyordu...
E haliyle “zorla güzellik” uzmanı olan ABD Büyükelçiliği devreye girdi. Iraklı köylü ve şeyhten sonra, bizimkiler de ikna oldu!
21 gün süren krizin ardından memlekete giren eşek, İstanbul üzerinden ABD’ye uçtu.
*
Ne mutlu eşeğe...
15 Mayıs 2011-hurriyet alıntı
ercan akyol milliyet alıntı.

Yakalandım.com... Cumhuriyet yazarı Bekir Coşkun

MHP kasetlerini yazdı...


Bakarsınız MHP’nin oyları artar...

Zaten erkekler kaset değerlendirmesi yaparken “Ayıp etmişler”, “Öyle şey yapılır mı?”, “Boyundan utan” falan demiyorlar...

“Dikkat etmeli” diyorlar:

“Dikkat edeceksin, bir gözün arkanda olacak, bir gözün önünde...”

“Yanlarda da...”

“Tabii... Sonra getirip kamerayı sokuyorlar şeyine, odana...”

“Dikkat etmeli...”

*(atsr)

Bir görüşe göre kaset ters tepecek ve MHP’nin oyları artacak...

Eğer bu doğru çıkarsa, bir dahaki seçimlerde diğer parti adayları kendi kasetlerini yapıp internete koyarlar bence:

“Yakalandım.com...”

“Kıçımıkimçekti.com”

*

Ve seçim meydanlarına kurulan dev ekranlarda, adayın gizli çekim apış arası görüntüleri yayımlanırken öbürü itiraz edebilir:

“Bizimkilerle boy ölçüşmeye kalkıyor... Senin hayalin bile yetmez... Boyu 45 kilometre... Genişliği 150 metre... Derinliği şöyle 25 metre... İçinden ne geçecek biliyor musunuz?.. Gemi... Proje olarak ortaya koyuyoruz...”

Ne bilelim biz?..

*

Kasetlerin içi MHP ve sağ seçmeni ilgilendirse de dışı hepimizi ilgilendiriyor...

Ve asıl felaket, kasetin içinde değil, dışında...

Bir:

Gerekirse insanların apış aralarını kullanıp Türk siyasetini istediği şekle sokmak isteyen bir sinsi güç var...

İki:

Kasetlerle insanları bertaraf etmek, dinci istila ile paralel yürüyor...

Üç:

O sinsi güç sadece bertaraf etmek için kasetlerini açıklıyor... Kullanmak istediklerinin kasetlerini biz bilmiyoruz... Ve şu anda bilmediğimiz kasetlerle kullanılmakta olan çok önemli noktalardaki önemli kişilerin farkında bile değiliz...

*

Ve devlet bitti...

Ne hukuk kaldı, ne yargı...

Canı yananların sığınacağı hiçbir yerleri yok...

Sığınılacak tek yer; işte otuz gün sonra seçim var, toplumun algısı ve vicdanı...

*

Gösterin onlara kasetinizi...

Daha ne diyeyim?..
----------------------------------------------------
Karikatürler - Muhalif CIZGILER
http://www.facebook.com/photo.php?fbid=210026972361751&set=a.210026965695085.64216.186115531419562&type=1&theater

**

Hayaldi gerçek oldu başörtüsü sorunu çözüldü! ...Yılmaz ÖZDİLhttp://www.facebook.com/notes/y%C4%B1lmaz-%C3%B6zdil-h%C3%BCrriyet/hayaldi-ger%C3%A7ek-oldu-ba%C5%9F%C3%B6rt%C3%BCs%C3%BC-sorunu-%C3%A7%C3%B6z%C3%BCld%C3%BC-y%C4%B1lmaz-%C3%B6zdil/187129851334424

Önce İnsan Olsan Ya Kardeş.....Cumhuriyet gazetesi yazarı Bekir Coşkun yazdı



AHA yine bildirdi:

“Bizi kardeş yapan Müslümanlıktır, laiklik değil...”

*

Kardeş!..

*

Laik Batı ülkelerinde yetmiş millet, din, ırk bir arada kardeş kardeş yaşıyor...

Birbirlerini kesmiyorlar...

Asansörlerde selam verirler birbirlerine...

Bak Müslüman ülkelere:

Mısır’da, Libya’da, Tunus’ta, Sudan’da, Cezayir’de, Yemen’de, Suriye’de, Irak’ta, İran’da, Pakistan’da, Afganistan’da Müslümanlar birbirlerinin gırtlağına çökmüşler AHA kardeş...

*

Niçin?..

Çünkü inanç, din, iman, mezhep gibi kavramlar devlet işin içine girdiğinde, asıl o zaman tüm insanların kardeşliği uçup gidiyor...

Ama laiklik varsa; Müslüman, Hıristiyan, Budist, ateist bir arada yaşayabilir...

İnsan olmayı yeterli sayarak...

*

Doğrusunu istersen kardeş; sen anlamazsın ama laiklik önce “insan” olmakla ilgilidir...

İnsan olan; dini, imanı kirli dünya işlerine karıştırmaz...

Allah’ın adını binbir yalanın uçuştuğu seçim meydanlarında ağzına almaz...

Müslümanlığını çıkarı için kullanmaz...

Peygamberi; binbir skandalın, yolsuzluğun, rüşvetin, rezaletin, haksızlığın, hukuksuzluğun, hırsızlığın döndüğü siyasi iktidarına ortak etmez...

Ki biz ona ne diyoruz:

Laiklik...

*(atsr)

Laiklik olmadan asla demokrasi olmaz...

Yeryüzünde laik olmayan bir tek demokrasi göstersene bize kardeş...

AHA görelim...

Bir de utanmadan “demokrasiye” yapışmışsın...

*

Pekiii...

Müslümanlığı işin içine karıştırmadan, salt insan olarak öbür insanlarla “kardeş” olamıyor musun?..

Olamıyorsan...

Ne işin var laik devletin tepesinde...

Kırıta kırıta...

Altında kırmızı plaka, önünde eskort, arkanda laik devletin nimetleri, aylık net 15 bin yolluk, ödenek...

Git dergâhında otur...

*

Mustafa Kemal’in laik cumhuriyeti olmasaydı, oturacak yeriniz de olmayacaktı ya kardeş...
 muhalif gazete alıntı..

latif demirci hurriyet

İzleyiciler