Önizleme

19 Mayıs 2011 Perşembe

Kılıçdaroğlu yanılıyor doğruyu Tayyip söylüyor..Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan yazdı

19 Mayıs 2011 Perşembe,
Sevgili okuyucularım, Kemal Kılıçdaroğlu birkaç gün önce önemli bir konuya değindi ve yanılgıya düştü! Şöyle diyordu:
"Recep Bey 2004 yılında kızının düğün davetiyesini devletin uçağı ile Ürdün'e, Ürdün Kralı'na gönderdi."
Siyasetçi, hele ana muhalefet partisinin genel başkanı ise, sözlerine dikkat etmek ve her zaman doğrulan gündeme getirmek zorundadır. Nitekim "Gerçeğe uymayan" bu sözlerinden sonra Tayyip'ten yanıtını fena halde aldı. Tayyip, Kılıçdaroğlu'nun bu sözlerine Yozgat mitinginde haykırarak, kürsüden bağırarak yanıt verdi. Sözlerini, devletin Anadolu Ajansı'nın geçtiği haberden ve AKP ile Fethullah'ın gazeteleri olan dünkü Zaman, Bugün ve Yeni Şafak gazetelerinden alarak aynen veriyorum:

"Kılıçdaroğlu bir yalan daha söylemiş. Bunlarda utanma, ar, namus, haya, böyle bir şey yok. Bay Kemal meğer nerelerden talimat alıyor, ne dolaplar çeviriyormuş. Ona 'Yürüyen yalan' dedim. Gördüm ki hafif bunlar. Koşan yalan, belgeli yalana, vesikalı yalana bunlar."

Benim gazeteci olarak görevim eğriye eğri, doğruya doğru demektir. Tayyip bu olayda haklı! Böyle bir yalan karşısında herkes aynı tepkiyi gösterir. Konuşmasını sürdürüyor:

"Güya ben kızımın evlilik davetiyesini özel uçakla Ürdün Kralına göndermişim. Böyle hayasızlık olur mu? Ben bu Kılıçdaroğlu'na diyorum ki, dürüstsen, mertsen, çık bunları açıkla. Sen namertsin, sen dürüst değilsin."
Evet, bu iftira karşısında haklı olarak çok sinirlenmiş. Devam ediyor:


"Sen hangi çağda yaşıyorsun? Özel uçakla davetiye mi gönderilirmiş yaaa? Böyle saçmalık mı olur, böyle şey mi olur yaaa? Değerli kardeşlerim bunların geçmişi de bu, bugünü de bu. Fakat bunlarda yüz yok. Ve yalanı bunlar güle oynaya söylerler. Sorduğum sorulara cevap veremezler. Bunların yalanını takip etmekten bıktım..."

• • •

Dediğim gibi, bizde eğriye eğri, doğruya doğru! Bu olayda Tayyip haklı, Kılıçdaroğlu haksız! Sen kalkıp "Ey Tayyip, sen kızının düğün davetiyesini özel uçakla Ürdün Kralı'na gönderdin" dersen, hak ettiğin yanıtı işte böyle alır ve şapa oturursun!

Bunlan niçin yazıyorum?..

Çünkü efendim, Tayyip kızının düğün davetiyesini Ürdün Kralına özel uçakla, devletin uçağı ile göndermedi.

Ya ne yaptı? Şimdi gelin. Hürriyet te çıkan 8 Temmuz 2004 tarihli yazımda neler dediğime bir bakalım. Lütfen çok dikkatle okuyunuz:

"Tayyip devletin uçağına atladığı gibi soluğu Ürdün'de aldı. Yanında eşi ve çocuğu ve bir de tercümanı olan AKP milletvekili ile korumaları. Gezi bir günlük. Yanında devletin resmi bir görevlisi yok. Yakında evlenecek olan çocuğunun nikah davetiyesini Ürdün Kralı'na vermek için gitmiş.

Cumhuriyet tarihinde bir ilk'e tanık oluyoruz. Bugüne kadar hiçbir devlet ve hükümet adamı devletin makam uçağına atlayıp bir yakınının düğünü vesairesi için ailesini toplayıp yabancı bir ülkeye gitmemiş, davetiyeyi elden teslim etmemişti.

Davetiye vermek için sen atla devletin
uçağına, al yanına çoluk çocuğunu, tercümanın olan milletvekilini ve git oralara!.. Olacak şey değil. En azından Müslümanlıkla da bağdaşmıyor.

Aklı başında bir devlet adamı bunu yapmaz, yapamaz. Mümkün değildir." Ben bunlan yedi yıl önce yazdım. Tayyip yazdıklarımı yalanlayamadı, açıklama gönderemedi, beni mahkemeye veremedi... Çünkü olay baştan sona doğruydu.

• • •

İzleyen günlerde kızını evlendirdi. Tam yedi bin kişi davetli idi. Takı kuyruğu saatler sürdü ve kilolarla altın başarıyla toplandı. 10 Temmuz günü, düğünden önce şöyle yazmışım:


"Böyle düğünlere inanılmaz hediyeler gelir ve bunlar gizli tutulur, insanlar bu süreç sonrasında bir anda zengin olur... Ürdün Kralı ve Kraliçesi kendilerine elbette görkemli bir hediye vermişlerdir. Aileyi taa Ürdün'den eli boş uğurlamak olmaz! Acaba ne verdiler? Vallahi çok merak ediyorum! Hatta kaç kilo altın gelmiş olacak, başka neler verilecek, gel de meraktan çatlama birader!..

Çünkü iki yıl önce servetindeki anormal artış iddiasıyla Ankara'da yargılanırken, Recep Bey'in yaptığı savunma aklıma geliyor. Bu artışın oğlunun düğününde gelen hediyelerden kaynaklandığını, oğlundan borç aldığını söylemişti de!.."

• • •

Düğün 11 Temmuz 2004 Pazar günü yapılıyor. Olayı izlemeyi sürdürüyorum ve bir de bakıyorum ki, bazı başka devlet adamlanyla birlikte Ürdün Kralı da gelmiş! Sen devletin makam uçağına binip onun ayağına gidip davet edersen,
adam ister istemez gelir.

13 Temmuz 2004 tarihli yazımda şöyle diyorum:

"Avrupa'daki hanedan, Osmanlı'daki sultan düğünleri gibi! Bu Müslüman düğününde nikahın tam altı adet tanığı var. Biri Ortodoks Yunanlı, öteki Ortodoks Romanyalı, ötekiler Müslüman!

Takı kuyruğu tam üç saat sürmüş. Nikaha katılamayan bazı yabancı devlet adamları da hediyelerini göndermiş...
Recep Bey almış eline mikrofonu, sunuculuk yapıyor:

'Şimdi huzurlarınızda Pervez Müşerref... Şimdi dost ve, kardeş Yunanistan Başbakanı Kostas... Ve Ürdün Kralı...

Sunucu sahneye çağırıyor ve Kral Hazretleri ayet okuyor...
Recep Tayyip Erdoğan fakir fukaranın oylarıyla başbakan oldu. Sonuçta Ülker grubunu arkasına alıp zengin olmayı başardı. 'Türkiye'de şeffaflık dönemi başlattık' diyenler eğer masal okumuyorsa, önceki gün birkaç saat içerisinde sıfır maliyetle edindikleri bu servetin hesabını, dökümünü ve rakamını kamuoyuna, en azından kendisini oylarıyla iktidar yapan fakir fukaraya açıklamakla yükümlüdür. Buyursunlar, bekliyoruz."

Düğün hediyesi olarak büyük işadarnlarından, medya patronlarından, siyasetçi ve bürokratlardan, yabancı devlet adamlanndan ve özellikle de davetiye vermek için devletin uçağı ile çoluk çocuk ziyaretlerine gittikleri Ürdün Kralı'ndan ne geldiğini hiçbir zaman açıklayamadılar.

Onlar hep devlet sırrı olarak kaldı!

• • •

Şimdi Kıkçdaroğlu'nun ve hatta öteki muhalefet partilerinin elinde çok güzel, çok ilginç bir seçim malzemesi var. Kimsenin akıl hocası değilim ama bunu sonuna kadar kullanmalan gerekir.

Kıkçdaroğlu diyor ki "Sen kızının düğün davetiyesini Ürdün Kralı'na devletin uçağı ile göndermiştin..."
Ve Tayyip bunu Yozgat mitinginde baştan sona inkar ediyor ve ağır sözlerle karşı saldınya geçiyor:

"Böyle hayasızlık olur mu? Sen namertsin, sen dürüst değilsin. Sen hangi çağda yaşıyorsun? Özel uçakla davetiye mi gönderilirmiş yaa! Böyle saçmalık mı olur, böyle şey mi olur yaa!.. Yalanı bunlar güle oynaya söylerler..."

Şimdi Kılıçdaroğlu'na düşen bir özür görevi (!) var. Bence şöyle demeli:

"Kızının düğün davetiyesini devletin uçağı ile Ürdün'e gönderdiklerini söylerken yanıldığım için halkımdan özür dilerim. Meğer bunlar Ürdün'e devletin uçağı ile aile boyu gidip davetiyeyi elden vermişler!"

Sonrasının hesabını -yukanda yazdığım o ağır sözlerinden sonra- Tayyip herhalde verecek ve kimin yalan söylediği, sürekli yalanlarla milleti kimin kandırdığı bir kez daha ortaya çıkacaktır.

EMİN ÇÖLAŞAN

Aptal Sayımı...Cumhuriyet gazetesi yazarı Bekir Coşkun yazdı

Öyle hemen kimse alınmasın...

Hadi şöyle diyelim:

“Seçim, akıllı sayımı olacak...”

*

Eğer iki tane İstanbul Boğazı istiyorsanız...

Tabii ki iki Boğaz olunca, dört tane de İstanbul ediyor...

İkisi o yanda, ikisi bu yanda...

Kanal açılınca ortada kalan yer ne?..

Ada...

Eğer buna oy verirseniz.

Bu akıllı işidir...

*

Diyelim ki referandumda nasıl ki “çocukların korunmasına” akıllılar “Evet” dedi de 1 milyon 700 bin çocuk sokaklarda ağlaşarak dolanıyor...

Şifre var, kopya yok çünkü...

*

“Engellilerin korunmasına” referandumla “Evet” diyenlerin ne kadar akıllı olduğunu ise Sağlık Bakanı açıkladı:

“Körsün ya...”

*

Kafasını çalıştırıp “12 Eylül’ü yapanlardan hesap sorulacak” sözlerine “Evet” diyenlerin akıllı olduğu şuradan da belli:

Kenan Evren’in maaşına zam yaptılar...

*

Kürt açılımına da “Evet” dedi aptal olmayanlar...

İyi bakın:

Türkiye bölünüyor...

*

Yine seçim var...

“Aptal sayımı” değilse, hadi “akıllı sayımı” diyelim...

Telefon dinlemelerine, muhaliflerin evlerinden toplatılmasına, basılmamış kitapların tutuklanmasına... Tehdide, zorbalığa, faşizme oy verip de sonra kamera vardır diye yatak odasında ceketle oturmak nedir?..

Akıllı işi...

*

Türkiye tarikata teslim edildi...

Cumhuriyet ağır yaralı...

Şimdi de ülke göz göre göre bölünüyor...

Bilinçli insanlar endişe ve korku içinde...

Seçimde tüm bunlar oylanacak...

*(atsr)

Öyle hemen “seçimlerin aptal sayımı” olduğu nereden çıktı?..

Göreceğiz...

Neyse o...

Kadınlar gittiğinde... ...

TÜRKAN Hoca o yazımı çok sevmişti:
"Kadınlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde 'yetim-öksüz' kalan çok olur.

Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler...

Çekmecenin dibinde artık kimsesizdir eski tarak.

Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar.

Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların.

Sık sık boynunu büker 'sarıkız'.

Teki kalmış o eski bardağın anlamını bilen olmaz, değerini kimse anlayamaz krom hac tasının.

Balkon artık sessizdir.

Koridor kimsesiz.

(.......)

Bir kadın gittiğinde...

Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında; bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci...

Bir anne gider... Bir dost... Bir arkadaş... Bir sevgili... Ne çok kişi yok olur aslında, bir kadın gittiğinde..."

*(atsr) 

Oysa ben o yazımı sevmemiştim.

Çünkü bir kadın gittiğinde, aslında çok şey bırakıyordu arkada.

Bugün televizyonunuzu açıp bakın; bu kadar ifade, anlam, mesaj, söz... Bugün ağlayan o kendisi gibi binlerce yüz, kaç insan bırakabilir arkasında?..

Diyelim ki "çağdaş yaşam"ın anlamını bu topluma kim bu denli anlatabilmişti?.. Ya da içine düştüğümüz felaketin boyutlarını?..

*

Yine de o yazıyı sevmişti Türkan Hoca:

"...Hep böyle olur; bir kadın gittiğinde; övgüler, uyarılar, yakınmalar, dualar yetim kalır.

Kapı eşiğindeki 'Dikkat et...'ler duyulmaz, annesi gitmiştir 'geç kalma...'nın.

Kadınlar, arkalarında büyük boşluklar bırakarak giderler.

Bir kadın gittiğinde pek çok kişi gitmiştir aslında. Ve bir kadın gittiğinde pek çok 'yetim' bırakmıştır arkasında..."

Bekir Çoskun -(19 Mayıs 2009 hurriyet)

İmam...Cumhuriyet gazetesi yazarı Bekir Coşkun yazdı

İmam...
“Şimdi oraya yazmışlar, diyor ki ‘her nefis ölümü tadacaktır’ diyor... Yani bu ne demek?.. Şöyle bir bak... Yani ölüyorsun...”

Kalabalık bir ağızdan:

“Yaşaaaaa...”

“Varooolll...”

*

(İmam Başbakan olunca, böyle bir seçim konuşması doğaldır... Bkz; Düzce konuşması... Meydana toplanmış insanlara “ölüyorsun” diyor, onlar da sevinip alkışlıyorlar...)

*

“Şimdi ölünce ne yapıyorlar?..”

Kalabalık:

“Mezaraaaa...”

“Evet, şimdi sen ölüyorsun, seni getirip mezara koyuyorlar...”

“Yaşaaaaa...”

“Nurooolll...”

*

“Ölmeyecek miyiz?..”

Kalabalık bir ağızdan:

“Öleceğizzzzz...”

“Bakınız diyor ki ‘ey kabrimin başında durup ibretle bakan... Dünkü ziyaretçi bugün buraya defnoldu’ diyor...”

Kalabalık:

“Bravooooo...”

“Yaşaaaaa....”

*

“Üzerine yeşil örtü örtüyorlar... Orada, yeşil örtüde gayet güzel yazıyor... Ne diyor?..”

“Durmak yok, yola devam...”

“Hayırrr... Diyor ki öleceksin...”

“Nurooolll...”

“Bizi nereye koyacaklar?..”

Kalabalık:

“Toprağaaaa...”

“İki metreküp bir mezara koymayacaklar mı?... Hoca efendi gelecek, ‘er kişi niyetine’ diyecek... Demeyecek mi?...”

“Diyeceeeekkkk...”

“Gör bunu gör... Gömecekler seni bunu bil...”

“Bravoooo...”

“Topraaakkk dökecekler üzerine...”

“Yaşaaaaa...”

*(atsr)

Ben hiç böyle seçim konuşması görmemiştim...

Gel de oy verme...

Sonra da git yat...

Mezara...

İzleyiciler