Önizleme

1 Temmuz 2011 Cuma

SEN MİSİN TÜRK BAYRAĞI ASAN!....Emin Çölaşan-sözcü... 30 Haziran 2011

Bugün bir okuyucu mektubunu daha sizlere iletiyorum. Bu kez Hatay’ın Dörtyol ilçesinden Sema Ciner yazıyor:
“17 mayıs 2011 günü saat 24 dolaylarında Gazi İlköğretim caddesindeki küçük konfeksiyon dükkanıma molotof kokteylli saldırı yapıldı. Saldırıda camlarım kırıldı, mallarım yandı, kalanlar da kullanılmayacak duruma geldi.
Bu olay işyerimde asılı olan Türk bayrağı yüzünden başıma geldi. Aynı gece bir aracı da üzerinde Türk bayrağı olduğu için kundakladılar. İşyerim 40 gündür kapalı.
Olay günü belediye başkanımız ve kaymakam bey geldiler. Belediye başkanımız dekorasyon ve boya işlerini karşılarım dedi, şu anda bir kutu boya veririz diyorlar.
Kaymakam bey beni sağduyuya davet etti. Seçim öncesi ortalık karışabilir, bu işi sakin bir şekilde kapatalım. Pencerelerinize gazete çekin ve kimse bahsetmeyin dedi.
Ben de ortalık karışsın ve huzursuzluk olsun istemem. Dediği gibi yaptık ve olayı duyurmadan kapattık.
Şu an çok mağdurum ve ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Kaymakam bey olay benden çıktı, ben yapacağımı yapıp gereken yerlere bildirdim. Artık cevap bekleyeceksiniz, bu da kaç ay sürer bilemem dedi.
Okuyan üç çocuğum var. Okul masrafları, kira parası, yanan mallarımın ödemeleri, bunları karşılayacak ne param var, ne de gelirim.
Eşim 500 lira ücretle pastanede çalışan bir işçi. Ben durumumun incelenerek yardım yapılmasını bekliyorum. Sizin aracılığınızla sesimi duyurmak istiyorum. Lütfen yardımcı olun.”
Dün Sema hanımı aradım, molotof atanların yakalanıp yakalanmadığını sordum. “Hiçbir makam hiçbir şey söylemiyor. Bize hiçbir bilgi vermiyorlar ve böyle perişan bir durumda bekliyoruz” dedi.
Bir kez daha sordum:
“Vitrinde asılı olan Türk bayrağı mıydı?”
“Evet” dedi, “Saldırı aslında bayrağımıza yapıldı.”
Ben de “Evet, Türkiye işte bu durumlara düşürüldü. Bir daha sakın ola ki Türk bayrağı asmayın, mümkünse PKK bayrağı asın!” demek zorunda kaldım!



İLKKURSUN

BİR UTANMAZLIĞIN PERDE ARKASI...Emin Çölaşan 01 Temmuz 2011

Sevgili okuyucularım, bugün size AKP medyasından iğrenç bir örnek daha vereceğim. Belki haklı olarak diyeceksiniz ki “Biz bunların utanmazlığına, sahtekarlığına, yalancılığına her gün tanık oluyoruz, sen hangi örneği vereceksin!..”

      Şimdi biraz geçmişe dönüyorum. Şeriatçı Vakit gazetesi meşhur türban kararını veren Danıştay 2. Daire başkan ve üyelerinin resimlerini tek tek birinci sayfasında verip onları hedef gösterdi. Bu yayından etkilenen Alpaslan Aslan isimli katil bir süre sonra, mayıs 2006’da Danıştay’ı bastı, türban kararını veren başkan ve üyelerin odasına girip tabancasıyla ateş etmeye başladı. O sırada heyet toplantı halinde.
    Sonuç felaket: Bir üye ölüyor, başkan ve dört üye yaralanıyor.
    Danıştay’da büyük kargaşa yaşanıyor, kıyamet kopuyor. Sonradan vefat eden 2. Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin ağır yaralı olarak ambulansa bindiriliyor. Daire Başkanı, sonraki yıllarda Danıştay Başkanı seçilen Mustafa Birden ağır yaralı. Öteki üyeler çeşitli yerlerinden kurşun yemiş.
    O sırada Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu Başkanı ve aynı zamanda Danıştay Başkanvekili olan, daha sonra Danıştay Başsavcısı seçilen, emekli olduktan sonra Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanı olan ve iktidar yandaşlarının geçmişte de, günümüzde de her zaman tepkisini çeken Tansel Çölaşan (benim eşim) bir gece önce hastanede yatmakta olan annesinin yanında kalmış, sabah olayı televizyondan duyup hemen Danıştay’a geliyor.
    O aşamada Danıştay’ın ortalıktaki en yetkili kişisi olarak olayı çevresinden soruşturuyor. Çalışanlar ve koruma polisleri kendisine gördüklerini ve duyduklarını, katilin nasıl yakalandığını anlatıyor. Başkan ve üyeler yok çünkü bir üye ölmüş, ötekiler hastanede. Onlardan bilgi almak söz konusu değil.
    Tansel Çölaşan çevresini saran gazetecilere ve uzatılan mikrofonlara hitaben konuşuyor.
    Katilin “Allah’ın askeriyiz, Osmanlı’nın torunuyuz” diye bağırdığını, tekbir getirdiğini çalışanlardan duyduğu şekilde anlatıyor. Belli ki katil şeriatçı. Zaten Vakit gazetesinin hedef göstermesinden etkilenip baskını türban kararı nedeniyle yaptığını daha sonra itiraf ediyor.
    Çölaşan’ın bu sözleri AKP iktidarının, AKP medyasının ve şeriatçıların hiç hoşuna gitmiyor.
    Nitekim saldırı sonrasında Türkiye neredeyse ayaklanıyor, yürüyüşler düzenleniyor, “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganları atılıyor, hükümet protesto ediliyor.
                                X                                       X                                     X
    Danıştay davası Ankara’da özel yetkili Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü ve katile ağır hapis cezası verildi. Aynı dava şimdi Silivri’deki Ergenekon mahkemesinde bir kez daha görülüyor ve Alpaslan Aslan yeniden yargılanıyor.
    İşin ilginç yanı, bu katilin vurduğu insanların ifadesi mahkeme tarafından, aradan beş yıl geçmesine karşın alınmamıştı. İki hafta önce alındı…Ve Ankara’da hakim, Danıştay Başkanlığından henüz emekli olan Mustafa Birden’e sordu:
    -“Bu şahıs heyet odasına girince ve ateş ederken herhangi bir şey söyledi mi? Slogan attı mı?”
    Yanıt olumsuzdu. Adam ateş ederken ya hiçbir şey söylememiş, ya da o anı yaşayan insanlar, o korku ve panik ortamında bunun farkına varmamışlardı. Ama dikkat ediniz, sadece ateş edip insanları devirirken!
    Birden’in bu sözleri medyaya yansıyınca, AKP’ye destek veren dinci, liboş, Kürtçü ve Fethullahçı medyada kıyamet koptu. Gazete, televizyon ve internet sitelerinde günlerce yayın yaptılar, köşe yazarlarına yazılar yazdırdılar:
    “Tansel Çölaşan’ın olay günü yalan söylediği mahkemede belgelendi…Alpaslan Aslan tekbir getirmemiş, Allah’ın askeriyim dememiş, slogan atmamış…Bu yalancı nasıl hukukçuluk yapmıştı!..Şimdi derhal yargılanmalıdır!..Tutuklanmalıdır!..Büyük utanmazlık…Şimdi konuş bakalım Tansel Hanım!..”
    Böyle alaycı, tehdit eden, aşağılayan sözlerle, koro halinde hücuma geçtiler.
                             X                                    X                                         X
    Şimdi olayın gerçek yüzüne bakalım. Tansel Çölaşan geçmişte kendisine aynı doğrultuda sözlerle şeriatçı Vakit gazetesinde saldıran Hüsnü Tuna isimli birini mahkemeye verip tazminat kazanmıştı. Ankara 18. Asliye Hukuk mahkemesi davaya bakarken, Alpaslan Aslan’ın olay sonrasında verdiği ifadelerle birlikte düzenlenen iddianameyi de savcılıktan getirtti. Alpaslan Aslan’ın o sözleri söylediği belgelendi ve Hüsnü Tuna tazminat ödemeye mahkum edildi.
               Şimdi mahkemenin 2006/289 esas, 2006/441 karar sayılı gerekçeli kararını özetleyelim:
    “…Odaya girdiğimde Allahüekber diye tekbir getirdim. Ayrıca polisle boğuştuğum sırada da tekbir getirmiş olabilirim. Osmanlı’nın torunuyum, bundan sonra daha dikkatli karar verilsin diye bağırdım dediği, Allah’ın askerleriyiz diye bağırdığı savcılık ve mahkeme kararlarında yer almıştır…Hüsnü Tuna’nın, kişilik haklarına saldırdığı Çölaşan’a 10 bin lira tazminat ödemesine…”
    Şimdi yine bir tanık ifadesini özetliyorum. Bu ifade, Danıştay’da görevli olan ve katili yakalayan koruma polislerinden birine ait. Başına iş gelmesin diye burada ismini vermiyorum. Cumhuriyet savcısı Şemsettin Özcan tarafından olaydan hemen sonra alınan 19 mayıs 2006 tarihli tanık ifadesinde polis memuru şöyle diyor:
    “..Asansörle giriş katına indiğimde Hassas Bölgelerde görevli bir polis arkadaş biriyle boğuşuyordu. Şahsın elinde silah vardı. Müdahale ettim, elinden silahı alıp kelepçeledik ve Danıştay girişindeki polis odasına götürdük. Şahıs bir süre tamamen sessiz kaldı, daha sonra bağırarak ‘Osmanlı’nın torunlarıyız, Allah’ın askerleriyiz, bundan sonra adam gibi karar alırsınız’ diye bağırdı…Şüpheliyi polis odasına koyduğumuzda 2. Daire üyelerine silahlı saldırı yaptığını bilmiyordum. Daha sonra koridorda bu şekilde bağrışmalar oldu ve öyle öğrendim…”
    Bu kez de sanık Alpaslan’ın savcılık ifadesine bakalım:
    “Polisler beni yakalayıp elime kelepçe vurdular, bir odaya götürdüler. Odaya girdiğimde Allahüekber diye tekbir getirdim. Ayrıca polisle boğuşurken tekbir getirmiş olabilirim. Ayrıca odada ‘Osmanlı’nın torunuyum’ diye bağırdım…”
                            X                                           X                                        X
    İşte size yargı kararları…İşte size olayın içinde yaşayanların savcılık ifadeleri…Ayrıca Alpaslan polise de aynı doğrultuda ifadeler vermiş, bu sözleri söylediğini özellikle vurgulamıştı.
Tansel Çölaşan’a yapılan bu haksız saldırılar karşısında bu belgeleri daha önce açıklayacaktım ama siyaset gündemi yoğundu, bir türlü sıra gelmedi.
Emekliye ayrılan Danıştay Başkanı Mustafa Birden yaklaşık iki hafta önce mahkemede ilk kez ifade veriyor, saldırganın ateş ederken bir şey söylediğini duymadığını belirtiyor…
Ve bizim yalaka medya, sadece onun bu cümlesine dayanarak koro halinde saldırıya geçip Tansel Çölaşan’a saldırıyor!..
Çünkü o hakimlik yaparken de AKP’nin adamı olmamış, iktidarın hoşuna gitmeyen kararlar vermiş, emekli olduktan sonra Atatürkçü Düşünce Derneği Başkanlığına seçilmiş biri.
Soyadının Çölaşan olması, her türlü saldırı için zaten yetiyor!
Şu medyanın, iktidarın yalaka medyasının rezilliğine, sahtekarlığına ve yalancılığına bakın ki, bilmeden ve karınlarından konuşarak içlerinden bazıları onun yargılanmasını, hatta bazıları da bununla yetinmeyip tutuklanmasını istedi!
İktidarın bazı köşe yazarları da yazılarıyla saldırdı.
Saldırgan Danıştay’ı basıp o insanları vurduktan, birini öldürdükten sonra tekbir getiriyor, Allah’ın askeri, Osmanlı’nın torunu olduğunu bağıra bağıra vurguluyor. Bunlar polis ve savcılık ifadelerinde ve açılan davanın iddianamesinde aynen yer alıyor.
Bugün belgelerden sadece küçük bir bölümü ortaya koydum. Bakalım bundan sonra ne diyecekler!
Herkesin bir şeyi çok iyi bilmesini isterim. Bu konuyu Tansel Çölaşan’ı korumak için değil, sadece AKP medyasının rezilliğini, yalancılığını belgelemek için yazdım.
Peki bu medyanın amacı ne?
Katilin şeriatçı olduğu, saldırının laik devlete karşı yapıldığı gerçeğini inkar edip Alpaslan Aslan’ı kamuoyuna zavallı, kendini bilmez, ruhsal bozukluğu olan bir katil olarak yutturmak!..Ve bir katili hiç utanmadan korumak. Hadise bu kadar basit!
---------- MUHALİF CİZGİLER:
https://www.facebook.com/pages/Karikat%C3%BCrler-Muhalif-CIZGILER/186115531419562


Dik Duracaksın...bekir coskun 29 Haziran 2011 Çarşamba

  
..




BDP Meclis’e gelmedi.

MHP geldi...

CHP hem geldi sayılır, hem gelmedi...

Ortası...

*

CHP; TBMM’ye gelip oturarak demokrasiye bağlılığını... Ama oturup da yemin etmeyerek de seçilme hakkına saygısını kanıtladı...

İkisi de iyi sayılır...

*

CHP’nin yemine katılmayışı, ama CHP’li Oktay Ekşi’nin frak giyip oraya çıkarak yemin edenlere katkısı ise bilmediğimiz bir anlam taşıyor olmalı...

Biz anlamayız...

Ya da neresini anlayacaksınız:

Yıllarca Basın Konseyi Başkanlığı yapmış bir duayenimizin, 50’den fazla gazeteci mahkûm olmadan yıllardır hapiste tutulurken... İçlerinden birisi ise seçildiği halde “kaçar” diye oraya gelip yeminini bile yapamazken... Ve o gazeteci ile diğer seçilmişlerin orada olmayışları süren zulmün ve hukuksuzluğun bir parçasıyken...

*

Sosyal demokratsan...

İlkeli olacaksın...

Sapmaz...

Bükülmez...

Dimdik...

Söylediğin her sözün, dilindeki her lafın, ağzındaki her ilkenin arkasında duracaksın...

Düz olacaksın...

*

Yiğit olacaksın...

Sana mangal gibi yürek gerek...

Hak için, hukuk için...

Mağdur için vuruşacaksın...

Ucunda ölüm olsa bile...

Gözünü kırpmayacaksın...

Unutmayacaksın; korkağın sabahı geç olur...

Korkmayacaksın...

*

Sen söyledin ya:

“Her şeyleri yalan, dolan...

Bir tek sözleri doğru değil...

Bir kandırmaca...

Bir oyun...

Haksız...

Hukuksuz...”

O zaman tüm bunların parçası olmayacaksın...

*

Ama bir diktanın, bir korkunun, bir kinin ve nefretin, sahte demokrasinin sadece dekoru olacaksan...

Ne diyebiliriz ki biz?..

Biz çekeriz...

Sen orada oturacaksın...

Cumhuriyet

Hukukun Bittiği Yerdeyiz....Bekir-Cumhuriyet 30 Haziran 2011

Hukukun Bittiği Yerdeyiz...




Mahkeme “kaçarlar” diyor...

Ben hiç milletvekili olunca bırakıp da kaçanı duymadım...

Ayrıca yargıçlar uçağa binip yurtdışından mahkemeye geleni de “Yurtdışına kaçar” diye tutukladı...

Belki de “kaçma” tanımları farklıdır...

*

Tutukluluk hallerinin sürmesinde ikinci neden ise; ya tutuklular dışarı çıkınca delilleri karartırlarsa...

Nerede bu deliller?..

Deliller yargıcın önündeyse nasıl karartılır?..

Yok eğer deliller yargıcın önünde değilse, neyle tutuluyor bir sürü insan üç yıl hapiste, delil yoksa...

*

Peki; üç yılda toplanamayan deliller...

Ya beş, on, on beş yılda anca toplanacaksa...

Üç yıl az zaman değil...

Üç yılda bulunamayan delilin ne zaman bulunacağını kim bilebilir?..

*

Niçin daha açık açık söylemiyoruz:

Başından beri kuşkulandığımız, karşı çıktığımız, anlatmaya çalıştığımız, yırtındığımız süreç tamamlandı...

Ve Türkiye’de yargı bitti...

Yok artık...

*

Peki yargı bittiyse biz kime gideceğiz hukuku aramak için?..

Mahkemenin kendisi “haksızlığın, hukuksuzluğun kapısı” olmuşsa...

Duvarsa o kutsal kapı...

Hakkı ve hukuku aramak için hangi kapıya gidebiliriz biz?..

Dillerde dolanan o Urfa deyişini yıllar önce ilk kez ben yazmıştım:

“Çaresi ne, çaresi ne

Et kokarsa tuz ekerler

Tuz kokarsa çaresi ne?..”

Vay elim kırılsaydı...

Ya da kalemimi mi kırsaydım...

*

Ve hukukun bittiği yerdeyiz...

Bu bir yazı değil artık...

Çığlık...

Soruyorum kör kuyulara:

Mahkeme kapısı bittiyse...

Kime gideceğiz?...

Kime?..

Bekir-Cumhuriyet

İleri Demokrasinin Gerisi... Bekir Coşkun-01 Temmuz 2011-Cumhuriyet.

 .

01 Temmuz 2011 Cuma,

“Meclis’e gelmezsen gelme” dedi..

Geliyorlar da ne oluyor?..

Sorun çıkartıyorlar...

O konuşuyor, bu konuşuyor...

Gelme...

Şimdi sen geldin, oraya oturdun...

Eeee...

Faydası?..

Gelmezsen gelme...

*

Başbakan “Şimdi ileri demokrasiye geçiyoruz” dediğinde, zaten ben acaba nereye geçtiğimizi düşünmüştüm...

İşte:

“Şimdi hep birlikte bir kucaklaşma şeklinde ileri demokrasi noktasına geçiyoruz” dediği için bağımsız milletvekilleri Meclis grup toplantılarını nerede yapıyorlar?...

Diyarbakır’da...

*

Kaldı CHP...

Onlar da gelmezse daha da iyi...

“Biz devam ederiz” diyor...

Demek ki muhalefeti gereksiz gördü...

*

Oysa ondan istenen tek şey; sadece evrensel hukuk...

Zulümsüz...

Eziyetsiz...

Eşit...

Adil, çağdaş...

Suçsuzların cezalandırılmadığı...

Adam gibi...

Yani dünyanın tüm demokrasilerinde olandan...

*

Ama anlamaz...

Çünkü “ileri demokrasinin” gerisinde olanlar:

İntikam...

Nefret...

Kin...

O, balkonda konuşurken, bunlar balkonun altındaydı...

Beklediler...

“Balkon konuşması” bitti...

Buluştular...

Ve dün siz; kini, intikamı, nefreti dinlediniz...

İleri demokrasinin gerisi geldi yani...

*

İzleyin artık...

Kalan gerisi de gelecektir...

Bekir Coşkun-Cumhuriyet

İzleyiciler