Önizleme

21 Haziran 2011 Salı

İMRALI’DAN YÖNETİLEN ÜLKE..Emin Çölaşan Sözcü gazetesi

20 Haziran 2011 Pazartesi, .
Sevgili okuyucularım, Türkiye’de bizim yaşadıklarımızı dünyanın hiçbir ülkesi yaşayamaz. Mümkün değildir. Şimdi çevremize biraz ayrıntılı bakalım.            Dünyanın hemen her ülkesinde terör suçundan yakalanmış kimseler var. Yargılamaları bitmiş olsun veya olmasın, bunlar cezaevlerinde yatıyor. Avukatları onları mahkemede savunuyor, medya kuruluşları onların yargı aşamasını haber yapıyor.
            Dünya çapındaki teröristler arasında kuşkusuz en önemlisi, İmralı’da krallar gibi ağırlanmakta olan Abdullah Öcalan.
            Onun gibisi dünyada yok!
            Kurduğu ve başında olduğu örgüt terör olaylarına 1984 yılında başladı. Apo yakalandığında aradan tam 15 yıl geçmişti. Bu yılların Türkiye açısından bilançosu korkunç.
            Şehit düşen yaklaşık yedi bin asker ve polisimiz, teröristler dahil öldürülen yaklaşık 33 bin insanımız.
            Boşaltılan, yakılıp yıkılan köyler…Kentlere çaresizce göç etmek zorunda kalan yüzbinlerce insan…
            Ve Türkiye’nin terörle mücadele için harcamak zorunda kaldığı yüz milyarlarca dolar para.
            İnsanların refahı için yatırıma gitmesi gerekirken helikopter, silah, mermi alımına harcanan korkunç kaynaklar.
            PKK terörü, Türkiye’nin maddi ve manevi alanda yıkımı oldu.
                            X                                           X                                       X
            Bu işlerin elebaşı olan adam yakalanıp Türkiye’ye getirildiğinde 1999 yılı idi. İmralı’da yargılandı, müebbet hapis cezası aldı. Orada çok sıkı koşullar altında tutuluyordu.
            Ne zaman ki 2002 yılında AKP iktidar oldu, Öcalan rahatladı.
            Tayyip son seçimler öncesinde bir inci daha yumurtladı!
            “Ben o sırada hükümette olsaydım onu idam ederdim” dedi!
            Ağzından çıkan bazı sözleri ya kulağı duymuyor, ya da bunları siyasi amaçla söyleyip milletimizi kandırmaya kalkışıyor. Örneğin bu sözü partisinin Diyarbakır mitinginde söylediğini düşünün! Kıyamet kopar, Tayyip miting alanından son anda kaçırılırdı.
            AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında İmralı’nın koşulları değiştirildi. Abdullah Öcalan, bu iktidar tarafından artık “Pazarlık unsuru” olarak görülmeye başlandı.
            “Biz terörle baş edemiyoruz. O halde bu adamla pazarlık masasına oturup onu ikna edelim. O da örgütü ayarlasın, terörü bitirsin!”
            Onların kafasına göre hadise bu kadar basitti! Ama kaçın kurası Abdullah bunu yemedi. Oraya, İmralı’ya ayağına gönderilen devlet yetkilileriyle pazarlık masasına oturdu ama hep ağırdan aldı.
            Onu daha da mutlu kılmak için yanına “Arkadaşlar” getirildi. Çeşitli cezaevlerinde yatmakta olan terörist arkadaşlarını bizzat Abdullah seçti, isimlerini idareye verdi. Hep birlikte getirildiler, İmralı’da dostluk ve arkadaşlık günleri başladı!
            Okuma salonları kuruldu, masa tenisi oynamalarına izin verildi. Günün belli saatlerinde arkadaşlarıyla oluyor. Açık hava bol gıda!
            İmralı cezaevinde (!) bu güzel günler yaşanırken, PKK ile karargahlarda ve dağ başlarında yıllar boyu bire bir mücadele eden, yanıbaşlarında nice arkadaşları şehit düşen komutanlar ise şu anda Hasdal ve Silivri cezaevlerinde yatıyor.
            Onların Abdullah gibi özel odaları yok. Özellikle Silivri’de arkadaşları ile bir araya gelmeleri, masa tenisi ve tavla oynamaları, okuma odalarında zaman geçirmeleri asla söz konusu değil!
            Türkiye’nin başına bela olmuş bir adam İmralı’da krallar gibi ağırlanıyor. Dahası, onun ayağına devletin yetkilileri gönderilip pazarlık yapılıyor:
            “Aman Abdullah Bey, sayın Abdullah Bey, örgüte söyleyin de terör eylemlerine son versin! Biz de karşılığında şunları yapmaya hazırız…”
            O ve örgütüyle vuruşanlar ise içeride, tutuklu!
                                 X                                        X                                      X
            Bizim Abdullah uyanık. Devlet yetkilileri ile pazarlığını amansızca sürdürüyor. İstekleri bir türlü bitmiyor. Ağırdan alıyor, kendini naza çekiyor.
            Abdullah’ın elinde çok büyük bir koz var. Avukatları ortalama haftada bir kez gelip kendisini İmralı’da ziyaret ediyorlar. Peki bu nasıl oluyor?
            Bu adamın Türkiye’de herhangi bir mahkemede görülmekte olan bir davası mı var?
            Yok!
            Avukatları onunla savunma hazırlamak için mi bir araya geliyor?
            Hayır!
            Peki böyle bir hak Türkiye’de başka davası kalmamış olan onbinlerce hükümlüye de veriliyor mu? Onların avukatları da sık sık gelip müvekkilleriyle cezaevlerinde görüşebiliyor mu? Dahası, onların siyasi ve diğer konularda bir mesajı olduğu takdirde bunu kamuoyuna açıklamaları mümkün mü? Hele onlar bir terör örgütü, mafya vesaire lideri iseler, örgüte yönelik mesajlarını avukatları aracılığı ile duyurmalarına izin verilir mi?
            Kesinlikle hayır!..Ve olması gereken de budur.
            Bizim Abdullah, Türkiye’de cezaevlerinde yatmakta olan 100 bin’den fazla insan içerisinde hiç kuşkusuz “En torpilli” olanı…
AKP hükümeti ona canı gibi bakıyor, kılına zarar gelmemesi için her türlü önlemi alıyor, moral açısından da onu en üst düzeyde tutmak için çaba harcıyor.
            Düşünün ki adamın emrinde nöbetçi uzman doktorlar var!
                                X                                       X                                       X
            Avukatları, önceki gün Abdullah’ı İmralı’da yine ziyaret ettiler. Bu görüşmelerde hukuki sorunlar falan yok, çünkü Abdullah’ın devam eden herhangi bir davası yok. O halde ne var?
            Onun Türk ve dünya kamuoyuna, ama özellikle de Kürtçü kesim ve örgüte ileteceği mesajları var!
            Avukatlar İmralı’dan dönüyor ve Abdullah’ın o gün verdiği mesajlar anında örgütün internet sitelerine yine avukatlar aracılığı ile iletiliyor.
            Burada avukatlar görevi kötüye kullanıyor ve açıkça suç işliyor ama Türk hukuk sistemi, savcılar ve mahkemeler bu olanları görmezden geliyor. Belki bazı davalar açılmıştır da, ben bugüne kadar bu açık suç nedeniyle sonuçlanan bir dava, mahkum olan herhangi bir avukat duymadım.
            Avukatları aracılığı ile yaptığı son açıklamada bakın neler diyor:
            “Hatip Dicle’nin mutlaka bırakılması ve Meclis’e girmesi gerekiyor. Bırakılmaması büyük siyasi riskler taşır. (İsyan çıkar.)
            Meclis derhal toplanmalı ve benim çözüm konusundaki rolümü oynayabilmem için bana bir çağrı yapmalı. Meclis bu çağrıyı yaparsa ben de silahlı güçlerin (PKK’nın) çatışmasız bölgelere çekilmesi konusunda elimden geleni yaparım. Rolümü oynamam için Meclis’in benim önümü açması gerekir. Ben olmadan gerillanın (teröristlerin) bulunduğu mevzilerden kıpırdaması ve belli bir yerde toplanması mümkün değildir. Anayasal çözüme ulaşmak için gerillaya ulaşmalıyım.”
            İmralı’da olanlar, İmralı’da yaşananlar, avukatlar aracılığı ile dünyaya duyurulan bu mesajlar, Türkiye Cumhuriyeti açısından utanç verici hususlardır.
            Bir iktidar, bir hükümet düşünün ki, terör yeniden başlamasın diye örgütün başıyla resmen pazarlık yapmakta, ona yalvarıp yakarmaktadır.
            İşte bu şımarıklık nedeniyle adam iyice küstahlaşmış, Meclis’e çağrı bile yapabilmektedir!
            Biz bir yanda da çelişkiler ülkesiyiz! Milletimizin son seçimde AKP’ye oy veren yarısı, acaba bu gerçekleri bilmiyor muydu? Türkiye’de olanlardan bu kadar mı habersizdi bu yüzde 50’lik kesim?
            Yanıbaşlarında binlerce şehit mezarı var. Evlatlarını, kardeşlerini, eşlerini, yakınlarını toprağa veren bu insanlar acaba bu gerçekleri bilmiyor muydu?
            Ya da diyorlar ki “Bu hükümet kalsın da, isterse Abdullah Öcalan’ı bile serbest bıraksın!”…
            Tercih onların, o “Bilinçli (!)” kesiminmiş.
Bir ülkede yaşayan insanların yarısı bu gerçeklerin farkında değilse, oyunu aldığı yardımların karşılığında kullanıyorsa, vay bizim halimize, vay Türkiye Cumhuriyeti’nin  geleceğine!
  


bidolutv

İzleyiciler